Siyasette aday belirleme süreci, yalnızca kişisel ilişkiler, hemşehrilik duygusu ya da dar çıkar hesapları üzerinden yürütülemez. Sağlam ve uzun soluklu bir siyaset anlayışı; partinin ideolojik temellerine, ilkelerine ve değerlerine bağlı, bu değerleri toplumsal ve siyasi gelişmeler karşısında kararlılıkla savunabilecek kadrolarla mümkün olur.

Bu nedenle adayların öncelikle parti kültürünü özümsemiş, parti içinde aktif görevler üstlenmiş, sahada emek vermiş, bilgi ve tecrübesiyle partinin hedeflerine katkı sunabilecek kişilerden seçilmesi büyük önem taşır. Siyasi yaşamın sağlıklı ilerleyebilmesi için, adaylar kişisel menfaat, eş-dost veya hemşehrilik bağlarıyla değil, ideolojik bağlılık ve toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir.

İlçe seçimleri söz konusu olduğunda ise bu yaklaşım daha da kritik hâle gelir. Hemşehrilik duygusunun, feodal bağlantıların ve dar grup çıkarlarının ötesinde; ilçenin coğrafi yapısı, sosyolojik özellikleri, ekonomik koşulları ve kültürel dokusu mutlaka dikkate alınmalıdır. Yönetim kadroları, ilçede bulunan farklı bölgeleri ve bu bölgelerin temsil ettiği illeri kapsayacak bir anlayışla oluşturulmalıdır. Böylelikle hem bütün kesimlerin kendini ifade edebildiği kapsayıcı bir yapı kurulmuş olur, hem de partinin her noktada eşit temsili sağlanır.

Geçmişte görüldüğü gibi, hemşehrilik ya da dar çevre bağlarına dayalı yönetim anlayışı partilere uzun vadede zarar verir; bölünmelere, güvensizliklere ve toplumsal desteğin zayıflamasına yol açar. Oysa bilgi birikimi, deneyim ve partinin temel ilkelerine sadakat esas alınarak yapılan aday ve yönetim seçimleri, partinin hem iç bütünlüğünü korur hem de halk nezdindeki güvenilirliğini güçlendirir.

Unutulmamalıdır ki siyasette kalıcı olan kişisel dostluklar veya yerel bağlar değil; ortak değerler, idealler ve toplum yararına adanmış bir siyaset kültürüdür. Partiler bu bilinci merkezine aldıkça, hem bugünün ihtiyaçlarına yanıt verebilir hem de geleceğe güvenle ilerleyebilir.