Mustafa Kemal Atatürk’ün “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden ve eğitimden yoksun bir millet, daha millet adını almak yeteneğini kazanamamıştır; o ancak orta sıradan bir kütledir. Öğretmenler, hiç bir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, cumhuriyet sizden ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ nesiller ister.” sözü, sadece bir dönemin değil, her çağın en önemli gerçeğini dile getirir.

Bir milletin bağımsızlığını kazandıktan sonra da varlığını sürdürebilmesi, yalnızca ekonomik ya da askeri güçle değil, nitelikli bir eğitim sistemi ve bu sistemi taşıyan idealist öğretmenlerle mümkündür. Çünkü öğretmen, yalnızca bilgi aktaran değil; düşünmeyi, sorgulamayı, vicdanı ve irfanı aşılayan kişidir.

Eğitimden yoksun bir toplum, Atatürk’ün de vurguladığı gibi “millet” olma bilincine erişemez. Dışarıdan güçlü görünse bile, fikri ve vicdanı özgür bireyler yetiştiremeyen bir topluluk, en ufak sarsıntıda çözülür. Oysa çağdaş eğitimle donatılmış nesiller, aklın ve bilimin yolunda ilerler; eleştirel düşünceyi ve özgür iradeyi savunur.

Bugün de öğretmenlere düşen görev, sadece müfredatı tamamlamak değil; gençlerin zihinlerine özgürlüğün, eşitliğin ve cumhuriyetin değerlerini kazandırmaktır. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyler yetiştirmek; her türlü dogmaya karşı aklın ışığını savunmak, geleceğin en büyük teminatıdır.

Atatürk’ün bu uyarısı, öğretmenler için olduğu kadar toplumun her kesimi için de bir çağrıdır: Eğitime, öğretmene ve özgür düşünceye yatırım yapmayan bir ülke, kendi geleceğini tehlikeye atar. Cumhuriyetin gerçek bekçileri, işte bu bilinçle nesiller yetiştiren öğretmenlerdir.