İSMAİL GÜNEŞ İSTANBUL’DA ANILDI
İSMAİL GÜNEŞ’İN EŞİ YASEMİN GÜNEŞ AĞLATTI
Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının da içinde olduğu helikopter kazasında hayatını kaybeden İHA muhabiri İsmail Güneş, İstanbul’da bir sendikanın düzenlemiş olduğu programla anıldı. Güneş’in doğum gününde düzenlenen anma programında eşi Yasemin Güneş, o günü ve sonrasında yaşadıklarıyla ilgili duygusal bir konuşma yaptı.
Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (BEM-BİR-SEN) İstanbul 7 NO’lu Şube Başkanlığı, 25 Mart 2009 günü Kahramanmaraş Keş Dağı’nda düşen helikopterde hayatını kaybeden İHA muhabiri İsmail Güneş’e, sahip çıktı.
BEM-BİR-SEN İstanbul 7 NO’lu Şube Başkanlığı, helikopter kazasında, 6 kişiyle birlikte hayatını kaybeden BBP kurucu Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu için geçtiğimiz yıl anma programı düzenlemişti. Sendika bu sene ise Gazeteci İsmail Güneş için doğum gününde (15 Şubat 1975) anma programı gerçekleştirdi.
Ümraniye Belediyesi Evlendirme Dairesi Kültür Merkezi’nde düzenlenen anma programa, İsmail Güneş’in Sivas’ta yaşayan eşi Yasemin Güneş ve oğulları Tuluğhan ile Çağan Güneş’te katıldı.
Gecenin açılış konuşmasını yapan Bem-Bir-Sen İstanbul 7 No’lu Şube Başkanı Niyazi Karakoç, programın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti ve Şaibeli olayın üzerindeki sis perdesinin aralanması için sendika olarak takipçi olacaklarını kaydetti.
Programda konuşma yapan Yasemin Güneş, eşinin helikopter kazası geçirdiği o gün ve sonrasındaki günlerde yaşadığı acı dolu günleri anlattı. Güneş’in, özellikle oğulları Tuluğhan ve Çağan’a babalarının ölüm haberini verdiği anlarda yaşadığı zorluklar, salona katılan davetlileri ağlattı.
İşte Yasemin Güneş’in o konuşması;
“Salı günün akşamı saat 22.00 sıralarında BBP İl Başkanı Erhan Üstündağ, İsmail’i telefonla aradı ve Çarşamba günü Maraş’a miting için gideceklerini, Genel Başkan Muhsin Yazıcıoğlu’nun İsmail’in de gelmesini istediğini söyledi. Bu görüşmeden sonra İsmail, koltuğa oturdu saçını kıvırmaya başladı. Genelde bir şey düşünürken bu hareketi yapardı. Gidip gitmemek konusunda düşünceliydi. “Neden düşündüğünü” sorduğumda bana “Ya bilmiyorum, gitsem mi gitmesem mi?” dedi. “Hayret sen düşünmezsin genelde” dedim. “Sence” diye sordu bana “git desem gitmeyeceksin gitme desem gideceksin. Bilmiyorum” dedim. Cevabı “Muhsin Başkan beni istemiş gideyim, beni sever” oldu.
O gece bir rüya gördüm. Rüyamda, İsmail eve erken geliyor, odamızda uyumaya hazırlanırken bir anda yatağın ortasına gelecek şekilde duvara asılmış olan rahmetli babamdan kalan tespih gözüme takıldı. Tespih, altı tane olmuş hem de yeni cilalanmıştı. İsmail’e “Sen mi cilalatın?” dediğimde “hayır” cevabını verdi. Tam o sıra da İsmail’in olduğu taraftan Aksakallı dede geldi. Elinde altı asa vardı, yepyeni. O sırada yatak ikiye ayrıldı. İsmail git gide benden uzaklaştı ve kayboldu.
Sabah kahvaltı yaparken rüyamı anlattım İsmail’e. O’da güldü ve “üstün açık kalmış” diyerek esprili cevap verdi.
Sohbetten sonra kalktı, her zamanki gibi çocukları öptü, Maraş’a habere gideceğini anlattı. Yola çıkarken ve dönerken aramasını istedim, “Tamam” dedi. Tam apartmandan çıkarken tekrar arkasına döndü baktı, sanki son bakış gibiydi. Eliyle güle güle yaparak giderken, neden baktığını sordum “bakamaz mıyım?” cevabını verdi ve gülümsedi.
Helikoptere binerken aradı. Maraş’a indiklerinde de aramasını istedim. Maraş’a indikten sonrada aradı miting alanına gittiklerini söyledi. Tekrar dönüşte de aramasını istedim “ararım” dedi. Aramadı. En son konuşmam Maraş’a indiklerinde oldu. Bir daha aramadı.
İsmail çok iyi bir gazeteciydi. Haberi yorumsuz yazardı. Bu yüzden İsmail’i herkes severdi. Gazetecilik İsmail için meslek değildi aşktı. Bu yüzden hayatındaki sıralama; haber, oğulları, yemek ve en son ben gelirdim. Telsizi gece uyurken bile dinlerdi. Telsizden uykusunda bile anons geçse duyar uyanır giderdi. Haber çıktığında gözleri parlardı her habere aynı heyecanla giderdi. Bel fıtığı vardı yürüyemezdi ama o anda telsizden önemli bir olayla ilgili anons geçtiğin de hemen iyileşir canı yansa da giderdi. Hiçbir şey engelleyemezdi.
Eğer bir gazeteci ile evlenecekseniz her türlü sürprize hazır olmanız lazım. Bunun nedenini şu örnekle anlatayım; Nişanımızın olduğu gün Kayseri bölge müdürü ve müdürlüğe bağlı arkadaşları Sivas’a geliyorlardı. İsmail’e şaka yapmayı kararlaştırıyorlar. İsmail’i arayıp Zara’da helikopter düştüğünü, oraya gitmesini söylediler. Bir bana baktı, birden “habere gitmem gerekiyor” dedi. Sonra arkadaşları bulunduğumuz odaya geldi şaka yaptıklarını söylediler. Eğer o gün, o şaka doğru olsaydı kesinlikle beni öyle bırakıp habere giderdi. Çünkü salonda diğer rakip ajansta çalışan arkadaşları vardı. Onlar gidince haberi atlamış olacaktı. İsmail haber atlattığı zaman yada atlatıldığı zaman yüzünden net olarak okunurdu. Haber atlattığı zaman büyük bir keyifle gelir anlatırdı gülerdi. Ama haber atladığında kapıyı açar açmaz yüzünden anlardım. Gözlerinden ateş çıkardı. Saatlerce konuşmazdı. Yemeğini yer haberlere bakardı. Saat ilerleyip sakinleşince atladığı haberi anlatırdı.
Kazayı öğrendiğimde arkadaşımın evindeydim. Normal zamanda İsmail canlı yayınlara çıkacağı zaman seyredip yorum yapar şaka yapıp kızdırırdım. O gün hiç açtırmadım televizyonu. Telefonum çalmaya başladı. Önce İsmal’in amcaoğlu aradı, nerede olduğunu sordu. Sonra arkadaşı. Ve en sonunda ablası aradı, kaza geçirdiklerini durumunun iyi olduğunu, Kayseri’ye götürüyorlarmış, Haber gelince Kayseri’ye gideceğimizi söyledi. O anda helikopterle seyahat ettiği aklımdan çıkmış trafik kazası geçirdiğini düşündüm.
Miting alanından dönüşte. beni almaya geldiler, çocuklar yanımdaydı. Onları kardeşime bıraktık, anlamasınlar diye yanlarında ağlamadım. Sonra arabada aklıma helikopter geldi, O aralar çok uçak kazası oluyordu. İnşallah helikopter düşmemiştir dedim. Eve geldiğimde televizyondan gördüm ki helikopter düşmüş, Kayseri’ye götürülme bilgisi yanlışmış arama çalışmaları başlamıştı.
Aslında ilk başta insanın tüm algıları duruyor, anlamıyorsunuz neler oluyor diye. Derken televizyonlardan İsmail’in sesi yayınlandı. Çok umutlanmıştık. Gidip alıp gelecekler bizde yanına gidecektik. Kurtulmuştu çünkü. Hiç bulamayacakları, hiç fenalık yapacaklarını düşünmemiştim. Benim ülkem güçlüydü bulup getireceklerdi. Saatler dakikalar, saniyeler, geçmemeye başladı. Kabus dolu günlerdi. Öldü mü yaşıyor mu gelecek mi gelmeyecek mi? İnsanlar geliyor. Biri geliyorlar yaşadığı haberi almışlar geçmiş olsun diyorlar, bir saat sonra başkası geliyor başınız sağolsun diyorlardı. Ne düşüneceğimi, kimi düşüneceğimi bilemiyor insan. Bir yanda İsmail bir yanda çocuklar.
48 saat sonra helikopter bulundu. İsmail helikopterde yoktu. Diğer ailelerin cenazeleri geldi. Defnedildi. Biz hala bekliyorduk. Bir taraftan çocuklar teyzemde idi. Tuluğhan da Çağan da uzun süre bir yere bırakmadığımız için onlarda huzursuzdu. Tuluğhan beni arattırıyor yanına gitmemi istiyordu. En zor an o andı. Onlara bir şey hissettirmemekti. Ağlamamam gerekiyordu. Gülmem lazımdı. Ama babalarını soracaklar diye de korkuyordum.
Kazanın ikinci gününde Tuluğhan’ın yanına gittiğimde “anne babam nerde, beni neden aramıyor gelmedi mi haberden? diye sordu. Çünkü İsmail gündüzleri muhakkak arar konuşurlardı. İki gündür aramamıştı. “Telefon çekmiyor” dedim. “Kar varmış yol kapanmış” dedim. Çünkü sorduğu sorunun cevabını bende bilmiyordum, nerede ne zaman gelecek. Yaşıyor da diyemiyordum öldü de. Biz de bilmiyorduk cevabı.
BAŞBAKAN ERDOĞAN SÜREKLİ BİLGİ VERDİ
Herkes cenazesine kavuştu defnettiler İsmail hala aranıyordu. Herkesten ayrı bir ses çıkıyordu. Sivas Valisi Veysel Dalmaz’ı aradım. Beni başbakanla görüştürür müsünüz dedim. Yalan yanlış saçma sapan haberler yüzünden sinirlerim bozulmuştu. Kimse sağlıklı bir haber vermiyordu. Görüşme talebim üzerine Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aradı. Arama çalışmaları durmuştu. Rica ettim, İsmail bulunana kadar aramaların sürmesini istedim. Arama çalışmalarının devam ettiğini, bulunana kadar devam edeceğini ve haber kirliliği olduğunu, haber izlemememi tavsiye etti. Bende, ölü ya da bulmalarını istedim. Daha sonra sağolsun hem gündüzleri hem de gece 02:30 sıralarında arayıp, arama çalışmalarıyla ilgili bilgi verdiler. Çok hoşuma gitmişti. Annemle İsmail’in ablasına; “Bir ben, bir de başbakan uyumuyoruz” dedim.
Gecenin bir saati arayacağı hiç aklıma gelmemişti. Ve derken uykusuz geçen 117 saat sonra saat 13.00 civarında başbakan Recep Tayyip Erdoğan tekrar aradı ve İsmail’in bulunduğunu ama sağ olarak bulamadıkları için üzgün olduğunu söyledi.
İsmail’in Sivas’a getiriliyordu çok kalabalık uzun bir konvoy vardı. En önde ambulans. Arkasında biz, Sivas caddelerinden geçerken insanlar kaldırımlarda duruyor, erkekler ceketlerini ilikleyip saygı duruşunda bulunuyorlardı, başları önlerinde eğik; “ Kurtaramadık bizi affet” der gibi. Kadınlar ellerini açıp dua ediyorlardı yol boyunca. Defnedileceği gün basın lisesi öğrencileri yol boyu “İsmail abi hakkını helal et” diye bağırıyorlardı. Sivas’ta kötü bir hava vardı o beş gün boyunca hava bile ağlıyordu resmen. Ve İsmail 1 Nisan’da şaka gibi defnedildi.
BABAM ÖLDÜ BİRDAHA GELMEYECEK
Tuluğhan’a söylememiz gerekiyordu. Çağan 3 yaşındaydı daha. Tuluğhan’ı karşımıza aldık, bir psikiyatristtin desteğiyle anlattık. Yutkundu; “Demek ki Allah babamı daha çok sevmiş” dedi. En acı sözdü. Tabutunun bayrağını yere serdi ve üzerine yattı. Sabah kalktığımızda kreşe gitmek için hazırlanıyorlardı. Çağan “Anne babam ne zaman gelecek?” dedi, Tuluğhan o gün 5 yaşında ağabeylik görevini anladı banyodan Çağan’a; “Çağan, babam öldü bir daha gelmeyecek, anneme sorma” diye bağırdı.
Çağan bir daha sormadı. Ama Tuluğhan’ın psikolojisi bozuldu. Yaramazlık yapmamaya başladı, saçları döküldü üzüntüden. İki yıl tedavi gördü. Defalarca sorular sormaya başladı. Büyüdükçe daha mantıklı sorular soruyor. Babam yaşıyordu nasıl öldü? diye. Yaşıyordu ama beş gün sonra buldular donarak öldü diyemiyorum. Bu cevabı umarım inandığımız güvenmeye devam edeceğim devlet büyüklerinin ve adaletin yardımıyla umarım cevabının söylerler.
Tuluğhan’a Çağan’a en büyük hediye ve güven duygusu bu olur. Tuluğhan’a, Çağan’a. Çünkü İsmail yani babaları yardım çığlıkları ata ata hayata gözlerini yumdu.
Yorum Yazın